Kesinlikle bu kadar kötü bir scriptin nasıl bu kadar çok tuttuğunu anlayabilmiş değilim.
Ne tematik bir yapıya sahip, ne de güvenlik diye birşey var.
(daha&helliip;)
Kesinlikle bu kadar kötü bir scriptin nasıl bu kadar çok tuttuğunu anlayabilmiş değilim.
Ne tematik bir yapıya sahip, ne de güvenlik diye birşey var.
(daha&helliip;)
Sürekli kilitlenen bir işletim sisteminiz mi var: Aha da size egzantrik bir çözüm :
http://www.lifelaboratory.com/ultimate-pc-reset-button
Google’ın ücretsiz hizmet olarak sunduğu gmail e-posta hesaplarından yapacağınız dosya gönderilerinde, artık 20MB’a kadar büyüklükteki dosyaları ekleyebileceğiz.
O kadar büyük dosyayı Türkiye şartlarında eklemek hesapta 20MB*1.024KB = 20.480KB / 256KB/s = 80 sn / 60 sn = birbuçuk dakika gibi bir süre yapıyor ki pek inanılası gelmiyor. Sonuçta 2MB bir dosya için bile dakikalarca beklediğimi bilirim.
Nasıl olacak bu işler
Su, günümüzün altını. Susuz bir gelecek ile karşı karşıya kalmamak için Suyunu Boşa Harcama. Boşa akan her damla geleceğimizden harcanır.
Son zamanlarda iklimsel değişiklikler sebebi ile zaten azalmış olan yağmurlar yüzünden barajlarımız, yeterli seviyede su biriktirememiş durumda. Kurak bir gelecek ile yüzleşmemek için evimizde kullandığımız suyu nasıl idareli kullanabileceğimizi öğrenmenin vakti geldi de geçiyor bile.
(daha&helliip;)
Bu gün tüm apartmanda ilaçlama yapıldı. Aslında her ne kadar böceklere zarar vermeyi istemesem de, bir o kadar da evimde barınmalarını istememem. Sonuçra çaya şeker attığımda kaynayan suda debelenen bir karınca görmek pek hoş bir manzara değil.
Ya da gecenin bir vakti yataktan kurumuş şekilde kalkıp, karanlıkta mutfağa doğru su içmek için giderken çıplak ayakla bir hamamböceği ya da kakalağa basmak istemez kimse (ki benim başıma geldi, hatırladıkça tüylerim diken diken oluyor).
Velhasılı buna önlem olarak her sene apartmanda ilaçlama yapılıyor. Genelde ben ilaçlamalarda bulunmam ama bu sene piyango bana çıktı.
Saat 13:30 gibi yönetici ile birlikte ben yaşlarda bir delikanlı sırtında tulumbası ile birlikte teşrif ettiler.
Exterminatör başladı köşe bucak ilaçlama yapmaya. Bi yandan da bana talimatlarda bulunuyor. Bir hafta boyunca ilaç sıkılan yerleri temizlemeyin, şöyle yapmayın böyle yapmayın demeye. Bu arada mutafağa geçtiğimizde tulumba ile sıktığı ilaçtan sonra cebinden şırınganmsı bir tüp çıkarttı ve dolapların menteşelerine içeriğinden birer damla sıktı.
– “O ne ki?” dedim.
– “20 metre civardaki böcekleri kendine çeker, bundan yiyen böcekleri gittiği yerde temizler.” dedi.
– “E sen bunu kap kaçağın olduğu yere sıkıyorsun insan sağlığına bir zararı yok mu?” dedim.
– “Son teknoloji bu bişey olmaz.” dedi.
Buna rağmen ben kıllanmaya devam ederek:
– “İçeriğinde ne varki bunun?” diye bir sual sordum.
Cevap bilmiyorum dercesine suratıma bakan bir çift göz ve çaresizliğini ifşa eden şu cümleler çıktı ağzından :
– “Dur şuraya da sıkayım üzerinde yazıyor galiba sonra bakarsın içindekilere.” dedi.
İşi bittikten sonra tüpü bana uzattı. Baktım içeriğinde iki adet kimyasal, ve yüksek yoğunlukta şeker, nişasta ve selüloz vardı. İçeriğini adam söyledim ve ekledim “Bu daha çok asmayalımda besleyelim cinsinde bi ilaçmış gibi geldi bana. Ölmeden önce baya bi beslenecekler böcekler.” dedim gülümseyerek.
Adam ne dese beğenirsin;
– “Bende bilmiyordum bak, sayende öğrendim ne olduğunu.” dedi.
İşte en sinir olduğum noktaya geldik :
Be adam madem sen bir iş yapıyorsun o yaptığın iş hakkında niye bilgi edinmiyorsun. Belki düşündüğün gibi değil, belki insan sağlığına zararlı bişey yapıyorsun, diye adamı haşlayasım geldi ama tuttum.
Ne kadar söylensem de insanımızın bu meraksızlığı bu baştan savmacılığı olduğu sürece bu işler böyle yürüyecek.
Bu sorunla ciddi anlamda karşılaştığım yer ise toptancılardır. Resmen beni zıvanadan çıkartıyorlar. Adamlar ürün satıyorlar ama ellerindeki ürünün teknik özelliklerinden bir haberler. Deli oluyorum.
Çok basit bir şey soruyorum ki adamların uzman olması lazım bu konuda ama bana cvevap veremiyorlar. Ne demeye satıyorsun sen bu ürünü o zaman.
Bilinçsiz insanlardan nefret ediyorum. İşini layığıyla yapmayan insanlardan da.
İzmir’de çalışan insanların, sabah kahvaltısını iş yerinde yapmayı adet haline getirmiş insanların vazgeçilmezi gibidir. Özellikle iş dünyasının yoğun olduğu Konak, Çankaya, Basmane, Alsancak civarındaki tüm iskele ve duraklar boyoz satıcıları ile doludur, tartışmasız işbirlikçisi yumurta ile birlikte.
Çünkü boyoz yumurta olmadan yenmez çoğunlukla. Boyozun kendine yumurtayı en yakın dostu olarak seçmesi bir rastlantı değildir aslında. Çünkü boyozun yüzyıllardır bir kan davası vardır yakın akrabası gevrek ile.
Sabahları ya da akşama doğru sıcak sıcak ve yanında, üzerine tuz ve karabiber serpilmiş haşlanmış yumurta ve taze demli çay ile yenilen boyoz, neredeyse İzmir sabah kahvaltılarının vazgeçilmez ürünlerinden biridir.
Seyyar satıcıdan yumurtası ile beraber satın alıp eski gazetelerden kesilmiş parçalara paket yaptırarak, mevsimine göre, sabah serinliğinde veya kış soğuğunda elinizde kahvaltılığınız, kolunuzun altında gazeteniz, işyerinize veya yakındaki kahveye giderken, avuçlarınızda boyozun sıcaklığı ve burnunuzda kokusunu hissetmek gün için en iyi başlangıç olmalıdır sıradan bir Egeli için herhalde?
Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir. Zaten artık kullanılmasa da geçmişte “Yahudi Böreği” olarak da geçtiğini biliyoruz adının. Araştırmalar bu yiyeceğin kökeninin Sefarad kültürüne dayandığını gösteriyor. Sefarad kökenli Musevilerin İspanya’dan gelirken yanlarında getirdikleri bir ürün olan boyoz, doğal olarak yalnızca Ege Bölgesine has bir ürün değildi.
Seferad yahudileri, Ege Bölgesi başta olmak üzere İstanbul ve Anadolu’nun pek çok yerine dağıldıklarında da boyozu Anadolu halkına tanıtmışlardı. Ama sadece İzmir ve çevresinde beğenilip, ticari bir ürün gelebildi boyoz.
Boyoz ustaları arasında en ünlüsü efsanevi Boyozcu Avram’dı. Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar halk arasında çok ünlü idi. Hatta Avram usta öldükten sonra çok sayıda fırın bu üne sahip çıkarak kendi ürünlerini “Boyozcu Avram’ın boyozları” adı ile satmışlardı.
Bu kadar ünlü ve yaygın bir yiyecek olan boyoz sözcüğünün anlamını bulabilmek için Yahudilerin 1492 yılındaki İspanya’dan Anadolu’ya gerçekleştirdikleri göçe dönmemiz gerekiyor. Seferad olarak anılan bu Museviler yolculukları sırasında yanlarında sadece inançlarını değil, aynı zamanda kültürlerini de getirmişlerdir.
Anadolu’ya geldiklerinde Judeo olarak bilinen İspanyol dilini kullanan bu topluluk, günlük yaşantılarında bu dili kullanmayı sürdürmüş ve okullarında yine aynı dille eğitim yapmıştır.
Öyle ise boyoz sözcüğünün kökenini İspanyolca’da aramak gerekmektedir. Bu arayış bizi Bollos sözcüğüne götürür. Bu sözcüğün okunuşu ise aynıdır, boyos. İspanyolca’da yan yana kullanılan iki “L” harfi “Y” olarak okunur. Bu nedenle bilgisayarda boyoz konusunda araştırma yapmak için “boyoz” kelimesi girildiğinde tek tük bilgilere ulaşılabilirken “bollos” kelimesi ile arama yapıldığında, hemen hemen tamamı İspanyolca binlerce bilgiye ulaşılabilir. Bunun nedeni boyozun hala İspanya ve ilişkili ülkelerde popüler bir yiyecek olmasıdır.
Günümüzde, İspanya’da, Güney Amerika Ülkelerinden Şili, Arjantin ve Peru’da yaygın olarak tüketilen boyoz, bizden farklı olarak şekerli de üretilmektedir. Ancak İzmir’de de boyozu tahinle yapan yerler mevcuttur. Bu nedenle bu tür boyozların şekerli bir tada sahip olduğu unutulmamalıdır.
Akademik bilgiler ne olursa olsun boyoz İzmir ve Ege Kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. İster sabah, ister akşama doğru; havaya yayılan enfes kokular İzmirlilere açlıklarını hissettirir. Damaklarda yayılan lezzeti, yerlere dökülen parçaları yüzlerce yıldır bu topraklarda, eşsiz Ege Kültürünü yaşatır. Taze boyozun sıcak sıcak fırından çıktığı andaki dumanı adeta birbirleri ile dans eder lezzet yarışında.
TARİFİ :
Malzemeler:
· 2 su bardağı un
· 1 su bardağı su
· 1 tatlı kaşığı sirke
· 1 tatlı kaşığı limon suyu
· 1 tatlı kaşığı mısırözü yağı
· 1 su bardağı mısırözü yağı
· Yarım tatlı kaşığı tuz
Kabaklı iç malzeme:
· 2 kabak
· 1 patlıcan
· 1 soğan
· 1 domates
· 2 çorba kaşığı sıvıyağ
· Tuz
Patatesli iç malzeme:
· 2 patates
· 2 yumurta
· 1.5 kahve fincanı tulum peyniri
· 1 kahve fincanı rendelenmiş kaşarpeyniri
Hazırlanışı:
* Kabaklı iç malzeme için; patlıcanı soyup tuzlu suda bekletin. Domates, kabak ve soğanın kabuklarını soyun. Patlıcanın suyunu sıkıp kâğıt havlu ile kurulayın. Sebzeleri rendeleyin. Tavada sıvıyağı kızdırıp tuz ekleyerek sebzeleri suyunu salıp çekinceye kadar soteleyin. Patatesli iç malzeme için; patatesleri haşlayın. Kabuklarını soyup çatalla ezin. Yumurta, tulum ve kaşarpeynirini ekleyip karıştırın.
* Unu yoğurma kabına alın. Ortasını havuz gibi açıp su, sirke, limon suyu, 1 tatlı kaşığı mısırözü yağı ve tuzu ekleyin ve 10-15 dakika kuvvetlice yoğurun. Derin bir kaba 1 bardak mısırözü yağı ekleyin. Yumuşak kıvamlı hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp 10 dakika bekletin.
* Hamur topağını yağdan alıp elle, katmer hamuru inceliğinde yuvarlak açın. Ortasına kabaklı iç malzemeden 1 kaşık yayıp 4 köşesi ortaya gelmek üzere katlayın. Hamurların yarısını kabaklı, yarısını da patatesli iç malzemeyle hazırlayıp hafif yağlanmış tepsiye dizin. Önceden ısıtılmış 200 dereceye ayarlı fırında 20 dakika pişirin. Sıcak olarak servis yapın.
Kayankça : http://www.egelife.com/index2.php?option=content&task=view&id=252&pop=1&page=0
Sevgili eşime,
7 senelik evliliğimizde sana iyi bir eş olmaya çalıştım ve zannedersem de
oldum, ama hiçbir zaman senden bunun karşılığını görmedim.
BİRİNCİ DAKİKA
Sevgili günlük,
Bu sabah Hürriyet’in Kelebek ekinde sigarayı bırakmanın vücuda yaptığı olumlu etkileri anlatan bir haber okudum. Bu tarz haberlerden oldum olası tiksinmeme rağmen nedense coşup sigarayı bırakmaya karar verdim. Kararım kesin, sigarayı bırakıyorum. Bu kararımın vücuduma etkilerini gösteren tabloyu başucuma astım. İçimin zehirden temizlenmesini tabloya bakarak daha rahat hissedeceğim. Şimdi masanın üzerindeki dolu sigara paketini buruşturup çöpe sallıyor ve sağlıklı gürbüz bir kişi olma yolundaki ilk adımımı atıyorum.
(daha&helliip;)
Isiklar sondurulmustur. Odayi aydinlatan sadece, Winamp’in tam ekran haline getirilmis, acaip sekillere burunen ve durmadan degisen gorsel eklentisinin renkli isigidir. Kulaginda ise Pink Floyd en canli haliyle yankiilanmaktadir. Muzik sanki bir nevi ilahi gibidir, hafif ninniyle karisik. Oyle de matizsindir hani.
Kafani kaldirmaya bile mecalin kalmamistir. Zaten kaldirmani gerektirecek bisey de yoktur. Cunku hersey gozunun onundedir. Oturdugun yerden hemen hemen tum odaya hakimsindir. Ya da o an kendini oyle hissedersin.
Arkadaslarin gozunun onundedir. Hepsi ayrilmis, biri bir tarafa yayilmis biri diger tarafa uzanmis, sukunet icinde ekrana kilitenmislerdir. Gozleri ekranda olmasina ekrandadir da, kafalari kim bilir hangi dunyada gezer. Aslinda sen de farkli degilsindir. Muzigin verdigi rehavet ve sadece ekranin icinden odaya sacilan los renk cumbusu icinde kaybolmussundur. Kafan uzaklardadir ama gozunu kirpmadan ekrana bakarsin. Oyle bir dalmissindir ki o muzik ile beraber ahenkle dans eden renk cumbusune, o kadar odaklanmissindir ki, sanki yercekimsiz ortamda, yildizlarin arasinda isik hizinda seyahat ediyor gibisindir. Ama yine de isik hizi bile o kadar yavas gelir ki sana yildizlarin arasindan suzulerek geciyor hissiyati uyandirir sende. Bir an dusunursun lan neredeyim ben diye. Sonra ayarsin olaya, tabi yaaa uzayda dolasiyorum o nebula senin bu supernova benim. E arkadaslar nerede yahu?
Seslenirsin onlara… Bilmem kac milyon isikyili oteden cevap verirler sana. Cevirir kafayi oraya bakarsin, amcalar suda tas kaydirir gibi uzay boslugunda yildiz kaydirmaca oynuyorlardir. Ellesmezsin, yanlarina cagirirlar gitmezsin. Yalniz basina mutlusundur cunku. O sukunet denizinde Sessiz sakin bir muzik kulagonda tinlarken hic hareket etmeden oturmakla yatmak arasinda bir pozisyonda havada asilisindir. O karanligin icinde parlayan yildizlarin arasinda kaybolmak kadar mutluluk veren birsey daha yoktur. Huzura ermek sanirim boyle birsey olsa gerek diye gecirirsin icinden.
Sonra yerinden dogrulup paketi acar, usulca icinden bir sigara cikartip yakarsin ve dersin ki: Beyler yine fena kitledik ya hadi toplanin da iki lafin belini kiralim….
İnsan arıyorum, insan.
İnsanlıktan nasibini almış.
Oturmasını kalkmasını bilen,
Ettiği kelamı iki kere tartan.
İnsan arıyorum, insan.
Yardımını esirgemeyen
Değmeyen yılan bin yaşasıncı değil.
Yeri geldimi, gözünü budaktan sakınmayan.
(daha&helliip;)