Sanki depreşik ruh hali manifestosuna imza atmışım. Nedendir bilinmez, yine köhnelere dalmışım. Yer altı mağaralarının bilinmez labirentleri gibi yine beynim, başım. Gider dururum derinlere döne döne de yine de aradığım taşı bulamam içimdeki gediğe uygun. Şimdi düşünüyorum da, bir kere olsun kafamı kaldırıp bakmadım tavandaki sakıtlara. Hiç aklıma gelmedi bile oradaki sarkıtlardan birisi doldurur belki bu gediği diye. Kimbilir kaçıncı taştı bu gözümden kaçtı, kimbilir kaç taş bulamadı yerini, içimdeki gediği.
Elimde sönmemek için direnen bir mum, gölgem kaybolmuş ayaklarımın altında. Yol çıkmaz gibi gelsede bana, hala devam eder önümde. İncecik akan, ha kurudu ha kuruyacak diye baktığım dere gibi, bir türlü sonu gelmez yolun. Bense, derenin kuruduğu yerde başlaycak yemyeşil vadiler, gökyüzünün mavi olduğu ovalar ve hatta belki de dünyada bile eşi benzeri olmayan güzellikte mekanlar bulacağımı ümit ederim.Biliyorum o dar, o karanlık koridor elimdeki sönmemek için direnen mum söndüğü anda bitecek. O an bulacağım içi tertemiz hava dolu, ucunda pırıltıların oynaştığı pasajı. Hafif bir meltem çarpacak yüzüme pasaja adımı attığım an. Adım attıkça yeşerecek pasajın duvarları. Hayal bile edemeyeceğiniz güzellikte envai çeşit loş ve nem seven rengarenk bitkiler kaplayacak duvarları her adımda. Pasajın sonu geldiğinde ise dışarıdaki parlak ışık gözümü alacak. Belki bir dakika duraksayacağım gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra, yoğun ışıltıya alışmak için.